Yetişkin Olmak/Anıl Sepetçi'nin Bursa Festivali Yazısı



 YETİŞKİN OLMAK

Prof. Dr. Nurhan Karadağ’ın aziz anısına

20. Bursa Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali, ASSITEJ Türkiye ve Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı işbirliğiyle 19-24 Ekim tarihleri arasında gerçekleşti. Festivallerin sıkı bir takipçisi olmama rağmen, bu zamana kadar bu festivalde bulunma şansına erişememiştim; beni davet etmelerinden ötürü ASSITEJ Türkiye ve BKSTV’ye teşekkürü bir borç bilirim.

Bursa’ya gelmeden önce, festivalin planı yollandı ve o andan itibaren son derece zengin bir içeriğe sahip festivalin beni beklediğini biliyordum. Ve yanılmadım: Meksika, Danimarka, Hollanda, Sırbistan, İspanya, İtalya, Kıbrıs ve Türkiye’den toplam 17 oyun, dört atölye çalışması ve akşamları değerlendirme toplantıları… Program fazlasıyla tatmin ediciydi. Ben 16 oyun izleyip 2 adet atölye çalışmasına katılabildim.

İlk gün açılış günüydü ve programımızda üç oyun vardı: Antalya Büyükşehir Belediye Tiyatrosu (Türkiye), Mavi Balon Çocuk Tiyatrosu (Türkiye) ve Hleb Tiyatrosu (Sırbistan). Açılış töreninde çeviri yapılmaması bence uluslararası festivalin ruhuna uymadı. İçeride fazla uluslar arası konuk olmasa bile iki dilli olması önemli; böylelikle oyunları izleyen çocuklar hem nerede olduklarının bilincine daha iyi varabilirler hem de ileride yabancı dil öğrenmek konusunda bir heves duyabilirler kanısındayım. Hleb Tiyatrosu’nun, gerçek bir olaydan uyarlanmış, oyunu Sırp tarihine olan tarafsız bakış açısıyla gençlik oyununa iyi bir örnekti.

İkinci gün, UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan Cumalıkızık gezisiyle başladı ve çok güzeldi. Sonra Tiyatrotem’in (Türkiye), gölge oyunundaki hikâye anlatıcılığının harika bir örneği bir olan yeni oyununu izledik ve ben Amir Kolben’in Harekette Diyalog başlıklı atölyesine katıldım. Böylesine önde gelen bir koreografın çalışmasına katılmak bizim için oldukça ayrıcalıklıydı.  

Üçüncü gün, Çantalı Bayan Tiyatrosu’nun (İspanya) oyunuyla başladı, Tiyatro Tempo (Türkiye) ve Uludağ Üniversitesi (Türkiye) ile devam etti. Bir tiyatro festivalinde o şehrin tiyatro bölümünü görmek güzeldir; ama ben gene de Uludağ Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nün öğrencilerini festivalde daha sık görebilmeyi dilerdim. Her ne kadar okulun konumu Bursa’nın dışında olsa bile, bu festival, öğrencilerin yılda sadece bir kere yakalayabilecekleri bir şans.

Dördüncü gün oldukça yoğundu ve dört oyunu izleme fırsatımız oldu. Önce Danimarka’dan Hvid Stoj, sonra Craft Tiyatro (Türkiye), hızlı yenilen bir öğlen yemeğinin ardından da -deyim yerindeyse- uçarak Altıdan Sonra Tiyatro’yu izlemeye gittik ve akabinde de Nilüfer Belediyesi Tiyatrosu’nu. Oyun mekânlarının birbirine olan uzaklığından ötürü, herkes yorgun görünüyordu.

Beşinci günümüze, 23’ü Cuma, uluslararası tiyatro topluluğu Mish Mash’in oyunuyla başladık. Mish Mash, Türkiye, Finlandiya ve İsveç’ten 4 sanatçının oluşturduğu bir ekip. Fiziksel tiyatro eğitimleri sırasında Danimarka’da tanışmışlar ve topluluk halen Danimarka merkezli. Ve yaptıkları iş çok eğlenceli.  Romeo&Juiet yorumlarını daha önce görmüş olmama rağmen, çok keyif aldım.

Öğle yemeğinden önce, İtalya’dan La Baracca topluluğunun ‘Küçük Fil’ adlı tek kişilik oyununu izledik. Aktör Bruno Cappagli sonsuz bir enerjiyle oyunu götürdü ama yetersiz çevirinin kurbanı oldu. Sahnenin yanında replikleri okuyan biri vardı ama belki de sesiyle oynayabilecek biri daha iyi olabilirdi. Bruno Cappagli’nin doğaçlamaları boşa gitti.

Öğle yemeğinden sonra, Shakespeare’in Macbeth’inin enterasan bir uyarlaması olan ‘Maskbet’i izledik ve ardından da ben Bruno Cappagli’nin ‘Anlatan Beden’ adlı atölye çalışmasına katıldım.

Festivalin son günü, görece daha geç başladı: 10.00. İlk olarak De Stilte’yi (Hollanda) sonra da Meksika’dan Teatro Al Vacio’yu izledik. Festivalin son gününde, değerlendirme toplantıları oyunlardan hemen sonra temsillerin yapıldığı sahnede yapıldı. Hollanda’nın toplantısı gayet güzel geçmesine karşın, Meksika’nın oyunundan sonra tiyatronun teknik ekibi derhal toparlanmaya koyuldu! Gürültü çıkardılar ve grubun ne dediğini duymak neredeyse imkânsız bir hale gelmişti ve teknisyenler uyarılmalarına karşın çalışmalarını sürdürdüler! Bu son derece kaba bir davranıştı.

Festival, Bursa’nın 17 farklı ilçesinde düzenlendi. Bunu son derece kıymetli buluyorum; çünkü festival Bursa’nın festivali, sadece şehir merkezinin ya da seçilmiş belli alanların değil, tüm şehrin. Herkes temsillere rahatlıkla ulaşabiliyordu. Tabi ki bizim oyunları izlememiz için yollarda epey vakit geçirmemiz gerekti ama değdi. Festivalin sanatsal yönü üst düzeydi. Oyunların büyük bir kısmından bir yetişkin olarak keyif aldım, bir tiyatrocu olarak değil. Bu da, ne mutlu ki, ülkemizde ailelerin her beraber keyif alabilecekleri bir festivalin olduğunu gösteriyor.

Katılımcılar aynı otobüslerle dolaştılar sahneler arası, böylelikle birbirimizi daha iyi tanıyıp fikir alışverişinde bulunabildik. Festivallerin büyük bir kısmında bu sıcak atmosferi bulamıyorsunuz. Bu durum, festivalin büyük bir artısı.

Değerlendirme toplantıları oldukça verimliydi. Gün boyu oyunları izledik, sindirdik ve akşamları da üzerine konuştuk. Beyin fırtınası, zihin açıcıydı.

Bu festivalde ayrıca, kurumsallaşan belediye tiyatrolarını izleme fırsatı da buldum: Nilüfer Belediye Tiyatrosu ile Antalya Büyükşehir Belediyesi Tiyatrosu. İki topluluğun da iyi eğitimli, yetenekli ve idealist bir ekibi var. O havayı solumak, Türk Tiyatrosunun geleceğine umutla bakmamı sağladı.

Yukarıda da bahsettiğim gibi, bu sene, festivalin 20. Yılıydı. Yani, elimizde artık yetişkin olan bir birey var. Ve hepimizin de bildiği gibi, yetişkin olmak, farklı sorumlulukları da beraberinde getiriyor. Gördüğüm kadarıyla ise, ASSITEJ Türkiye ve BKSTV işbirliği bütün zorlukların üstesinden geliyor ve bize esaslı bir festival sunuyor

H. ANIL SEPETCİ

 


18.11.2015