Derya Yıldırım Gözlemci Raporu



  

19-24 Ekim 2015 tarihleri arasında 20. si düzenlenen Bursa Çocuk ve Gençlik Festivali’nde gözlemci olarak katılarak, sanatla, tiyatro ile dolu dolu bir süreç geçirdiğim için çok şanslıyım.

20.ci yılında salonları dolu, programı renkli, sohbetleri kıymetli, güler yüzlü mihmandarları ile layığıyla bir festivali geride bırakan bu etkinliğin sonunda Bursa’daki çocuklar ve gençler ne kadar da şanslılar diye düşündüm.

Bu festivalde emeği geçen başta üyesi olduğum Assitej Türkiye Merkezi’ne, Başkanı’mız ve kıymetli hocam Prof. Dr. Tülin Sağlam’a, Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne ve Bursa Kültür Sanat ve Turizim Vakfı’na teşekkür ederim.

Konuk ekipler ile aynı yerleşkede konaklamanın festival ruhuna uygun bir kaynaşma ortamı yaratması, bazı tarihi mekânların oyun salonu olarak kullanılması, La Baracca ekibinin önemli oyuncularından Bruno CAPAGGLİ ile yapılan Atölye çalışması bence festivaldeki en güzel kazanımlardandı.

15. yılını kutlayan Tiyatro TEM ve 30. yılına merdiven dayayan Tiyatro TEMPO… Varlıları hep daim olsun. Nice genç ekiplere aldıkları bu uzun yol klavuz olsun….

Yüreğimizi burkan acı kaybımız Nurhan Karadağ’ın vefatı bize eksilerek çoğaldığımızı gösterir gibiydi sanki…

Bu güzel ve özel festivalin daha nice 20 yılı dolu dolu, çoğalarak ve umudu yeşerterek geçirmesi dileğiyle…

OYUN GÖZLEMLERİ:

Dünya'nın Yemeği /Tiyatro TEM

Kolay taşınabilir bir sistem kurarak geleneksel gölge oyunu mantığını çağdaş bir anlatı düzlemine taşıyan bu ekinin oyununu hem anlatım dilinin sadeliği hem de seyirciler ile kurdukları samimi iletişim üslupları açısından çok beğendim.

Animasyon mantığında hızlı ve seri olarak arka arkaya hikaye seyrini destekleyen görsel kartonlar çok etkiliydi. Zaman Zaman güzel işlenmiş detayları çizimlerin küçük olması sebebiyle net göremedim.  Oyunu seyrettiğimiz salondan daha küçük bir salonda belki çizimlerdeki detaylar daha net görülebilir.

Oyunda doyumsuz efendisi ile onun her istediğini yerine getiren aşçının hikayesi (ezen- ezilen ilişkisi) oldukça iyi bir şekilde ifade edilmiş. Oyunun sonunda yemek yemekten evine sığmayan doyumsuz efendisini sırtlanıp dünyayı dolaşan aşçının köşe bucak bu ibretlik öyküyü aktarması seyircide rahatsız edici bir tutum yaratıyor elbet. Ama önemli olan bu düzene seyirci kalan bizlerin ses çıkartması değil mi ? 15. Yılını kutlayan bu ekibin bol baharatlı, özel soslu bu leziz oyunu festivalin en iyi yerli oyunlarından biriydi bence.

 

Bir Büyükanne Aranıyor/ Tiyatro TEMPO

Evde sürekli yalnız kalan ve kaplumbağasından başka hiç arkadaşı olamayan bir çocuğun kendine bir büyükanne aramasını konu alan bu çocuk oyununda çocukların kendilerinden büyük yükleri sürekli taşımak zorunda olmaları durumundan hareketle bir valiz ve bu valizlerin kukla olarak kullanılması fikri çok hoşuma gitti. Bir kitaptan oyunlaştırılan bu oyunda yan tema olarak belirlenen bazı konuların ( yalnızlık, dışlanma, anne ile vakit geçirme vb.) zaman zaman öykünün seyrinde karışıklığa neden olduğunu düşünüyorum. Her biri ayrı bir başlıkta oyun olabilecek bu temalardan biraz daha seyreltilebilir. 

Romeo&Juliet / Mısh Mash Uluslararası Tiyatro Kumpanyası

W.Shakespeare’in unutulmaz eserlerinden biri olan Romeo&Juliet’i beden performansına dayalı bir anlatım tekniği ile seyirciye büyük bir keyifle aktarmayı başaran bu ekip toplam dört kişiden oluşuyor. Dört anlatıcının mekanları oluşturma, karakterleri canlandırmadaki başarıları övgüyü hak ediyordu bence. Metnin anlatım dilinin İngilizce oluşu, seyirci kitlesinin hiç İngilizce bilmeyişi göz önüne alınarak ekip belli ki bazı yerlerini Türkçe oynamaya karar vermiş ve oyunda tecrübe etmiş. Belki de orjinal diline sadık kalınmalı, şiirselliğin görsel zenginlikle bütünleşmesinin dili bilmeyen seyirci üzerindeki etkisi deneyimlenebilirdi. 

Yaratış/ Hvid Stoj Sahne Prodüksiyon

Tanrı’nın dünyayı 7 günde yaratmasından ilham alınarak tasarlanan ve sahnelenen oyun çocukların oldukça ilgisini çeken keyifli bir oyundu. Materyallerin kullanımı, ışık ve karanlığın hem yaratımın felsefesini barındırması oyuna önce fırının ışığının açılması ile başlıyor. 

Mutfaktaki kek kutularının boş olduğunu fark eden oyuncu kurabiye yapmaya karar veriyor ve bunun için 7 kuralı sayıyor. (Fırını açmak, iki yumurta, un, su ,karıştır…) 

Malzemeleri hazırlarken çeşitli sakarlıklar sergilemesi çocuk seyirci için özdeşlik kurması ve oyuna katılımı için oldukça önemli ve doğru bir yaklaşım olmuş. Ara sıra mutfaktaki havlu vb malzemelerden tırtıl vb. hayvanlar yapması İncil’de yaratılış’da bahsedilen hayvanların yaratılışına vurgu yapıyor. 

Ara ara dışarıdan gelen gelen zil sesi yaratılışın zamanına bir vurgu yapar nitelikte. 

Yedinci gun Tanrı’nın dinlenme olarak belirlediği son günü onlar oyunun sonunda üretimin bitip kurabiyelerin hazır olup seyirciye sunulması / “Afiyet olsun” şeklinde ele almışlar. Küçük yaş grubu için oldukça keyifli ve leziz bir oyundu.

Küçük Fil/ La Baracca

Bubu adlı ailenin en küçük erkek çocuğunun zorunlu görevi ailenin bütün çoraplarını yıkamaktır. Bu sıkıcı işi keyifli hale getirmek için bütün çoraplar canlanır ve küçük bir filin karşılaştığı birer hayvana dönüşürler. Keyifli bir anlatı ve canlandırma ile tek kişilik muazzam bir performansı çocuklarla birlikte seyretmek çok güzeldi. Oyunun sonunda KÜÇÜK FİL’in nasıl büyüdüğüne de şahitlik etmiş olmamız ayrı bir keyif. Bir çamaşır sepeti, farklı desen ve boyutlarda çoraplar ve basit bir öykünün nasıl da seyirlik bir oyuna dönüşebildiğinin serüveni. 

Taşlar/ Craft

Gerçek bir hikayeden yola çıkılarak yazılan ve suç-ceza, adalet-vicdan kavramlarını ustalıklı bir şekilde ajite etmeden irdeleyen güzel bir gençlik oyunu. 13-15 yaşındaki iki arkadaşın oyun oynarken birinin ölümüne sebep olmaları, bu olayın gerçekleşme anı ve sonrasındaki mahkeme süreci iki oyuncunun zaman zaman onları sorgulayan polislere zaman zaman da kazaya sebep olan gençlere dönüşümü, mekan yaratma ve seyirci ile kontakta olma halleri oldukça başarılıydı. Oyun bitiminde seyirci ile soru cevap şeklinde yapılan sohbet oldukça doğru ve etkiliydi. Türkiye’de Gençlik Tiyatrosu adına önemli bir çalışma olduğunu düşünüyorum. 

Çantalı Bayan/ Çantalı Bayan Tiyatrosu

Oyun siyah kıyafetler içinde bir kadının evine gelmesi ve üzerindeki kıyafetlerinden

(çorap, kol, etek) ve bedeninin farklı yerlerinden (ağzı, bilekleri ) çıkarttığı poşetler ve onları odanın farklı yerlerine gizlemesi ile başlıyor. Ardından oyuncu poşetlerden yapılmış ve sahnede saklanmış olan üç farklı kuklayı manüpüle ederek oyununu sonlandırıyor. Güzel bir beden performansı ve başarılı bir kukla manüplasyonu seyirci ile buluşuyor. Fakat oyunda manüpüle edilen kuklalar ( balerin, balerine aşık adam ve Japon kadın) arasında bir bağ yoktu.

Oyun kişisi neden yalnız, terk mi edilmiş neden böyle bir oyun icat etmiş kendine biraz belirsiz kalıyor.

Müzikler bir dışarıdan bir plaktan geliyordu. Bu durumu oyuncu bilinç altı ile şu an ayrımını vermek için tercih ettiğini söyledi. Onun dışında kukla manüplasyonu ve beden performansı oldukça iyiydi. 

 

Dertsiz Oyun/ Altıdan Sonra Tiyatro

Seyir eyleme, seyirci kalma durumlarını irdeleyen, eleştiren, bir süre sonra seyreden oyuncular ile gerçekte seyirci olan kitlenin birbirine karıştığı bu oyunu daha önce İstanbul’da da üçleme olarak (Gerçek Hayattan Alınmıştır, Barzo ile Konserve, Dertsiz oyun) seyretmiştim. Her birinin kendine özgü metni olan, zaman zaman bir önceki oyuna atıfta bulunan bu üçleme arasında “dramatik” algının yeniden yorumu söz konusuydu. 

İlk oyunun acıtan, yürek burkan dramatik etkisi, üçlemenin sonuncu oyunu "Dertsiz oyun” ile daha absürd, grotesk bir yapıya bürünüyordu. 

Sözsüz, beden dili ile koreografik bir anlatım bütünlüğü sergileyen bu oyunun seyircisinin daha somut düşünce yapısında olması itibari ile biraz sıkıldığını ve zaman zaman korktuğunu fark ettim. 7 yaş yerine 10 yaş üzeri için daha uygun olabilirdi diye düşünüyorum. 

 

DERYA YILDIRIM

 

 

 

 


24.11.2015