Tülay Yıldız Akgül'ün Bursa Festival Raporu



 BURSA’DAN FESTİVAL GEÇTİ.

 

                                                                           Tülay Yıldız AKGÜL[1]

19. Uluslararası Bursa Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali 20- 25 Ekim tarihlerinde 11 ülkeden 18 oyun ve gösteri, 4 atölye çalışması ve 1 sergi ile hem çocuklarda hem de biz büyüklerde inanılmaz izler bırakarak bitti.

Özenle, sevgiyle, istekle ve özveriyle çalışıldığında sergilenen oyunların nasıl biz izleyicilere haz verdiğini, çocukların nasıl dikkatle ve içtenlikle katıldığını görmek, öğrenmek büyük bir sevinçti. Assitej ve Bursa Büyükşehir belediyesinin katkılarıyla bu yıl Bulgaristan, Norveç, Fransa, Polonya-Türkiye, Arjantin, İtalya, Polonya, Danimarka, Gürcistan, İspanya, Uludağ Üniversitesi GSF Sahne Sanatları, Eskişehir Büyükşehir Belediye Tiyatrosu, Kocaeli Üniversitesi Sahne Sanatları, Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu, Tiyatro Tempo, İlkemiz Sanat Sanat Merkezi, Kırklareli Oyuncular topluluklarının oyunlarını izledik. Ve her grubun sahne aldığı günün sonunda değerlendirme toplantılarında eleştirilerle dolu bir hafta geçirdik.

Oyunlardan Kalanlar;

İyi oyun ve kötü oyun nasıl ayırt edilir, aralarındaki fark nedir, çocuk oyununda konu seçimi, öykü anlatımı, dekor, kostüm ve oyunculuk nasıl olmalı gibi pek çok sorunun sorulduğu ve oyunların izlenerek, konuşarak, tartışarak cevabının kendiliğinden ortaya çıktığı bir sürecin bende kalan izleri şöyledir:

 Çocuklara verdiğimiz değer, önem ve ilginin onlara yaptığımız ve sergilediğimiz oyunlar yoluyla da değerlendirilebileceğini fark ettim. Bizim ülkemizde sadece çocuk tiyatrosu yapan ve mesleğinin tüm inceliklerini, bilgisini, deneyimini bu tür oyunlara aktaran tiyatrolar çok az. Hayatını salt çocuk tiyatrosuna adamış oyuncular azlığı bir yana örneğin Devlet Tiyatroları’nda bile çocuk oyunlarında oynamak bir ceza ve sürgün yeri olarak görülmektedir. Genel bir gözlem olarak yaratıcılığın yerine klişe ve şablonların kullanılması, çocuğun algısını bedeniyle bir tutma ve ticari yaklaşımlar gibi nedenlerle bizim oyunlarımız genelde çocuğu “güldürüyorsa”, ona bol bol mesaj vererek “bilinçlendiriyorsa”, bir de onlara sorular sorarak seyir yerinden onlarla oyunu “paylaşıyorsa” görevini yapmış diye düşünülüyor.

Oysa bu festivalde izlediğim iyi gruplardan genel olarak edindiğim izlenim hiç de bu yukarda saydıklarım olmadı. Çocuk sahnede ne görmek ister? Sorusunun cevabını özellikle; Danimarka, Fransa, İtalya, İspanya, Bulgaristan’ın oyunlarından edindiğim izlenimlerle söylemek istiyorum.

Basit bir düşünceden hareketle işe başlayarak, acele etmeden, samimiyetle, içtenlikle ve onları bir tiyatro izleyicisi olarak görerek, çocukları küçümsemeden ve onların hayal güçlerini hareketlendirerek ve üstelik hayata ilişkin her konuyu oyun konusu yaparak çocukların zevk alacakları bir seyre dönüştürmenin mümkün olduğunu gördük. Konu seçimi ve yaş aralığına göre öyküye hizmet edecek malzemeler o malzemeleri yerinde ve abartmadan kullanma, sözle birlikte görsellikle de öyküyü anlatabilme becerisi, oyuncunun beden ve ses kullanımının yeterliliği… Tüm bunları samimi bir şekilde bir araya getirdiğimiz de çocuk tiyatrosunun temel unsurlarının oluştuğu bir gerçektir. Yabancı toplulukların oyunlarını izlediğimde bizim yaptığımız tiyatronun eksik yanlarını, yetersizliğimizi ve aslında çocuk oyununa yeterli özen ve ilgiyi göstermediğimizi söyleyebilirim.

Özellikle İtalyan grubun oynadığı “Casa” adlı oyun, Danimarka’nın “To Crown it All” İspanya’nın “By Hand (A Mano)” ve Fransız grubun Tiyatro Bereze İle ortak yapım çalışması olan “Home” adlı oyunlarda bizim tiyatromuzda eksik olan ya da bildiğimiz ama uygulayamadığımız şeylerin hepsi vardı.

Örneğin; 3-5 yaş arası çocuklar için yapılmış olan İtalyan grubun oyun kurma mantığı tamamen “çocuk gerçekliğinden” hareketle düşünülmüş, oyun kurma mantığıyla çalışılmış basit ama etkileyici, sözsüz ama çocukların kendi hayal dünyalarında gördüklerine söz yazdığı ya da yazabileceği bir oyun olma özelliğiyle dikkat çekiciydi. Acele etmeden, yavaş ama kendi içinde ritmi olan ve sahnedeki tek malzemeyi birçok farklı şekilde kullanarak çocuklara alan açan, onların yaratıcılıklarını kullanmalarına izin veren ve asla küçümsemeden oyunculuklarda abartıya kaçmadan sade, net hareketlerle çocuğun dünyasında iz bırakan bir çalışma olması bakımından dikkat çekiciydi.

Danimarkalı “Batida” grubunun oynadığı 7-10 yaş arası olan oyun hem sözün yoğun olarak kullanıldığı ama sözü anlamayan çocuklar içinse sahne malzemelerinin özenle kullanıldığı (dekor demiyorum çünkü oyun kurma mantığı içinde dekor oluşuyordu) her bir oyucunun en az bir müzik aletini çok iyi çaldığı, danslarıyla, kullandıkları malzemelerin basit ama özenle seçilmiş olmasıyla farklı seyir düzeneğiyle (çocuklar sahnenin üzerinde yarım daire şeklinde oturtuldular) ve seçtikleri öykünün hem büyüklere hem de küçüklere aynı zevki vermesiyle oldukça başarılıydı. Yaptığımız sohbetlerde Batida grubu üyelerinin hepsi en az iki müzik aleti çalma özelliğine sahip ve birçok müzik aletini de kendileri oyun için üretmişler. Müziğin çocuk tiyatrosunda vazgeçilmez bir öğe olduğunu biliyoruz ama oyuncunun kendisinin bir müzik aleti çalması ve onu oyununun bir parçası haline getirmesi sanırım oyuncu için çok önemli bir avantaj. Bu anlamıyla Batida grubunun oyunu çocuk tiyatrosu yapanlar için ders niteliğinde bir oyundu diyebilirim.

Yabancı gruplardan seyrettiğimiz oyunlarda beden kullanımı, bedenin çeşitli formlara bürünmesi, oyuncunun enstrümanının beden olduğunu bir kez daha öne çıkardı. Bedeni kullanarak ister dans olsun, ister her bir kasın nasıl çalıştığını göstermek olsun sahne üzerinde çocuklara kendi bedenini hatırlatma, onu kullanmaya özendirme anlamında inanılmaz bir paylaşım. İşte Fransız grubun yine oyun kurma mantığıyla dans’ı ve bedeni kullanarak ev içindeki nesnelerle neler yapılabileceğini göstermeleri seyir zevkini artıran öğelerin başında geliyordu. Evimizin içi görmediğimiz ya da görüp de kullanmadığımız bir oyuncak dükkânıdır aslında. Bunu çocuklar saflıkla görebiliyor ve uyguluyor. Peki, biz büyükler neden bunu görmüyoruz? Çocuğun en özgür alanı olan ev, onun yaratıcılığının da geliştiği en önemli alandır. Bu anlamıyla oyuncaklarla yaratıcılığını kısıtladığımız çocuklarımızın evin içindeki objelerle nasıl eğlenilebileceğinin de altının çizildiği büyüklere ve çocuklara nefis bir gösteriydi.

Festivaldeki oyunların birçoğu bu anlamda çocuk tiyatrosunun hakkını verdiğini (özellikle yabancı grupların) söyleyebiliriz.

Festivalin yerli gruplarının oyunlarından izleme fırsatı bulduğum Eskişehir Büyükşehir Belediye tiyatrosunun “Kırmızı Balon” adlı oyunu ve Kocaeli Üniversitesi Sahne Sanatları Bölümü Çocuk tiyatrosu Ekibinin hazırlamış olduğu “Karlar Kraliçesi” adlı oyun oldu. Kırmızı balon adlı oyunun konusunu ve kullandıkları tekniği beğenmeme rağmen oyunculuğun ve oyunun konusunun teknik kullanımın gerisinde kaldığını söyleyebilirim. Sahnede yaratılan teknik atmosfer söz kullanımına gerek bırakmazken oyuncunun bu teknikle oyunculuğunu kullanmasına da fırsat vermemiş ve oyuncunun kullanılan tekniğin gölgesinde kalmasına neden olmuştur. Bu anlamıyla “sahnede kullanılan her görsel malzeme oyunun iyi olması için yeterli midir?” sorusunu da beraberinde getirmiştir. Yeniliklere teknik kullanıma ve görselliğe ağırlık verilmesi bir anlamıyla oyunun konusunu öldürmüş ve oyuncunun oyunculuk hünerlerinin, becerisinin arka planda kalmasına neden olmuştur. Teknik olarak kullanılan sinemasal görüntü çocukların ilgisini çekerken Balonla çocuk arasında kurulan ilginin, dostluğun, yaratıcılığın çıkmamasını sağlamıştır.

 Kocaeli Üniversitesinin oyunu olan “Karlar Kraliçesi” adlı oyun ise bir müzikal olarak hazırlanmasına rağmen seslerdeki yetersizlik müzikal oyunu izlenemez kılmıştır. Kişilerarasındaki ilişkinin net olarak çıkmaması, nedenlerin ve sonuçların da yetersiz kalmasına sebep olmuş, gerek oyunculuk, gerek sahneleme ve müzik olsun hem yetersiz hem de özensiz bir çocuk oyunu çıkmasına yol açmıştır.

Sahne sanatları bölümlerinde çocuk tiyatrosu derslerinin az olması ki sadece iki okulun müfredatında yer almaktadır. (Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü ve Uludağ Üniversitesi GSF Sahne Sanatları) Bu bile ülkemizde çocuk tiyatrosunun üniversitelerin sanat bölümleri de dahil olmak üzere, ikinci sınıf görüldüğünün küçük bir göstergesi olarak düşünülebilir. İşte bu yıl festivalin belki de önemli toplantılarından biri Uludağ Üniversitesi GSF’nin Sahne Sanatları Oyunculuk ve Dramatik yazarlık bölümlerinin olduğu Mudanya da gerçekleştirildi. “Çocuk Tiyatrosu ve Önemi” konulu panel’in katılımcıları Prof. Dr. Nurhan Tekerek, Prof. Dr. Tülin Sağlam, Assitej Türkiye Bşk. Ve tiyatro Tempo Yöneticisi Haluk Yüce, yazar Ahmet Önel’in konuk olduğu bu toplantıya festival davetlileri ve Uludağ Üniversitesi Sahne Sanatları öğrencileri katıldı. Toplantıda çocuk tiyatrosu ve neler yapılması gerektiği üzerine tartışıldı bu tartışmanın genelinde ortaya birçok başlık çıktı. Bunların bazılarını şöyle başlıklandırabiliriz:

1-   Çocuk tiyatrosunun özenli ve iyi yapılması, seyirci çocukların samimiyeti kadar oyuncu gruplarının da samimi olmasına bağlıdır.

2-   Ülkemizde yapılan çocuk tiyatrosunun gelişiminin pek de parlak görülmemesi ve nedenlerinin üzerinde düşünülmesi gerekmektedir.

3-   Çocuk oyunlarında klişelerden, kolay mesajlardan, öğütlerden, didaktik olmaktan uzak durulmalı, çocuğu eğlendirmek ve özgürleştirmeye yönelik konuların işlenmesi ve mutlaka özenli davranılması gerekmektedir.

4-   Çocuk tiyatrosu akademik eğitim veren tiyatro okullarının programında olması gerekmekte ve bunun nedenleri sonuçları üzerinde tartışılmasının önemli olduğu görülmektedir.

5-   Sadece para kazanmak amaçlı bir çocuk tiyatrosu yapılmamalı ve bunun engellenmesi için de iyi oyunların çoğalması yolunda çalışılmalıdır.

6-   Hem çocuk tiyatrosu hem de yetişkin tiyatrosu anlamında bir araya gelinmeli ve mutlaka örgütlenme yapılmalıdır.

7-   Çocuk tiyatrosu yetişkin tiyatrosuna hazırlık alanı değil başlı başına kendi içinde bir alan olarak algılanmalı, gelişim, öğrenme psikolojisi ve pedagojik olarak bir birikim isteyen alandır. Tercih yapılması gereken ve bu tercihi yaptığında da oyuncuların ya da tiyatro yapanların titizlikle bu alana eğilmeleri gerekmektedir.[2]

Bu yukarda saydığımız başlıklar dışında çocuk tiyatrosunun politikası, dünü bugünü ve yarını konularında da tartışılmış ve bu anlamda Assitej’in örgütlediği festivallere gerçek anlamda sahip çıkılmasının ve yaygınlaştırılmasının önemi üzerinde durulmuştur. Birçok katılımcı ve öğrenci çocuk oyunu yazımı, edebiyatı, oyunculuğu üzerine görüşlerini bildirmiş iyi oyun kötü oyun nasıl ayırt edilir anlamında izlenilen oyunlar üzerinden tartışılmıştır.

Festivalin bir önemli ayağı da, oyunların oynandığı akşam Assitej’in düzenlediği ve ciddi bir platformun oluşturulduğu oyuncu gruplarla yapılan söyleşiler ve eleştirilerin yapılmasıdır. Grupların kendileri ve oyunları hakkında konuşulduğu bu bölümde her akşam birkaç oyuncu grubuyla oyunlarını konuşma ve eleştirme fırsatı bulduk. Bu anlamda eleştiri mantığının bizde nasıl anlaşıldığını da görme fırsatı elde ettik. Çocuk oyunlarıyla ilgili bir eleştiri kültürü ne yazık ki bizim ülkemizde yok. ( Bunu diğer oyunlar için de söylemek mümkün) Bu anlamda bizde eleştiri hep kötü olarak yerme anlamında algılanıyor. Oysa bir oyunun eksik yanlarını görme ve bunun üzerine düşünme fırsatı bu toplantının en güzel yanıydı. Bu toplantılardan ilki benim yönettiğim Bertholt Brecht’in Kafkas Tebeşir Dairesi adlı oyundan uyarladığım “Bir Kış Masalı Anne” adlı oyunun oynandığı akşam yapıldı. Oyunu izlemiş olanlar ve hatta olmayanlar da dâhil olmak üzere bana ve öğrencilere soru yağmurunda bulundular. Bu anlamda gerçek eleştirinin ve söylem biçiminin nasıl olması gerektiğini hem de oyunumuzun eksiklerini, hatalarını, iyi yanlarını görme fırsatı bulduk. Aynı zamanda oyunda oynayan öğrenciler (oyuncular) kendi düşüncelerini söyleme ve oyunla ilgili düşünme fırsatı buldular. Bu anlamıyla biz grup olarak bu eleştirilerin üstüne ‘keşke son gün bir daha oyunu oynama fırsatı bulsak’ diye bile konuştuk. Öğrencilerin ve yönetmen olarak benim, kendi eksiklerimizi ve neler yapmamız gerektiği üzerinde güzel ve etkili bir eleştiri ortamı olduğunu belirtmek isterim. Eleştiri ve eleştiri mekanizmasının “çok iyi oynadın, harikaydın” olmadığını da sanırım birçok grup ya da eleştiri yazarları bir kez daha anlamıştır. Gerçek eleştirinin insanı geliştirdiğini, düşünmesini hızlandırdığını, keşfetme olanağını sunduğunu ve bu anlamda gelenekselleşen bu toplantıların iyi bir uygulama olduğunun altını çizmek isterim. Ancak keşke gereken ilgi bu toplantılara gösterilmiş olsaydı.

Bursa Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali’nin tiyatroya bakışımıza büyük bir katkı sağladığını söylemek yanlış olmaz. 19. Festival olması ve gerçekten Bursa da bir gelenek yarattığı görülmektedir. Bursa’nın pek çok ilçesinde varolan tiyatro sahnelerinin de bu anlamda işleve kavuşması ve gelecek festivallerde başka ilçelere de festivalin götürülmesi bence gelenekselleşen bu festivale yakışır bir tutum olacaktır. Bursa’nın bu tür ve buna benzer festivallere ev sahipliği yapması çok önemlidir. Bursa Büyükşehir belediyesinin katkılarını ve özenli davrandıklarının da hakkını vermek gerekir. Bu anlamıyla Uludağ Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları olarak bu güzel festivalde olmaktan büyük mutluluk duyduk.

Tiyatronun bir karşılaşma olduğunu ve ne kadar çok kültürle ve yaşamla karşılaşırsak o kadar zenginleşeceğimizi biliyoruz. Bu nedenle tiyatro kendi içinde hep en güzeli yaratmayı ve özellikle çocuk tiyatrosu alanında bunun gerçekleşmesi gerektiği tiyatroyla ilk kez karşılaşan çocuklar için büyük önem taşımaktadır. Büyükler belki izledikleri kötü oyunları kendi içinde bir yere koyup unutabilirler ama çocuklar hiçbir şeyi unutmazlar ve yaşamlarında gördükleri, duydukları her şey onların yaşam biçimlerini ve düşüncelerini etkiler.

 Bu anlamıyla severek, özenle, samimi, içten görerek ve göstererek iyi çocuk oyunları yapmak dileğiyle.

Bursa’dan bir festival geçti yenisi için hazırlıklar başlasın…

 



[1] ULUDAĞ Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları oyunculuk anasanat dalı Öğr. Gör. Dr.

[2] Nurhan Tekerek Söyleşi raporu; 24.10.2014


12.11.2014