Augenblick Mal! Festival Raporu/Özgün Çakar Özdemir



21-26 Nisan tarihleri arasında Almanya-Berlin’de düzenlenen, aynı zamanda ASSITEJ’İN 50. Yılı kutlama etkinliklerinin de gerçekleştiği Augenblick Mal! Festivali’ne gözlemci olarak katılma fırsatı buldum. Öncelikle böyle bir festivalden haberdar olmam ve katılabilmem konusunda bana öncülük eden ve bu konuda hiçbir desteğini esirgemeyen sevgili hocam Tülin Sağlam’a ve elbette ki ASSITEJ Türkiye’ye, festivale beraber katıldığım yine ASSITEJ’den çalışma arkadaşlarım Bilge Serdar ve Başak Gürer’e, henüz ASSITEJ üyesi olmayan ama festivale beraber gittiğimiz Ceren Özcan ve Gülşah Erdem’e teşekkür etmek isterim. Çünkü katılınan toplantılar veya izlenen oyunlarla ilgili beraberce yapılan konuşmaların ve paylaşımların, deneyimin niteliği üzerinde kesinlikle çok olumlu bir etkisi var. Fikirler paylaşıldıkça, üzerine beraber düşünüldükçe büyüyor ve gelişiyor. Sanırım Türkiye’de çocuk ve gençlik tiyatrosunun da tam olarak böyle bir dayanışma ruhuna ihtiyacı var. Bundan dolayı, yol arkadaşlığını çok önemsiyorum ve ileride bu alandaki işbirliklerinin de bu yol arkadaşlıklarından doğacağını düşünüyorum.

Biraz festivalden bahsetmem gerekirse, Augenblick Mal!, Almanya’da 25 yıldır devam eden bir festival. Uzunca bir geleneğe sahip yani. Sözcük anlamı olarak ise “bir göz kırpımı süresi” veya “göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre” anlamında. Festivallerin böyle kendine özgü bir isimle anılmaları gerçekten de çok hoş. Çünkü bir süre sonra bir marka değeri yaratıyor. Türkiye’de genellikle bu tür festivaller yapıldığı şehrin adıyla anılır yalnızca. Neyse festivale dönecek olursak, gerçekten de göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Ama geriye çok şey kaldı. Biz de kalanları (anıları, fikirleri, deneyimleri ve paylaşımları) ceplerimize doldurup Türkiye’ye geri döndük.

Şimdi biraz festivalin içeriğinden ve gözlemlediğim kadarıyla işleyişinden söz etmek istiyorum. Festivalde Almanya’dan beş çocuk, yine Almanya’dan beş gençlik ve biri Fransa’dan biri de Belçika’dan olmak üzere iki uluslararası toplulukla birlikte toplam 12 oyun gösterildi. Uluslar arası bir festival için bu sayı oldukça az. Üstelik Almanya dışından yalnızca iki oyunun olması da biraz tuhaf geldi açıkçası. Bunun dışında biz ekipçe epey önceden bilet için başvurmamıza rağmen yalnızca altı oyun izleyebildik. Başvurumuza oldukça geç dönüldüğünü ve dönüldüğünde de ancak bazı oyunlara yer kaldığını bildiren bir maille geri dönüş yapıldığını da eklemeden geçemeyeceğim. İzlediğim oyunlar bana Almanya’daki çocuk ve gençlik tiyatroları alanında yapılan çalışmalarla ilgili genel bir fikir edinmem açısından önemli ipuçları sundu. Daha doğrusu tüm bu oyunlarda ortak olduğunu düşündüğüm iki nokta oldu. Bunlardan birincisi Alman Tiyatrosu’nun sözün gücüne, (hatta bedeni yer yer dışlayacak biçimde) hala inanıyor olduğunun bir göstergesi olarak oyunlarında uzun konuşmaların yaygın olarak kullanılması, ikincisi ise teknolojiye olan bağlılıklarının bir göstergesi olarak, neredeyse tüm oyunlarda kamera ve sinevizyonun kullanılması.                                                                                                                                                                                                   Bu genellemeleri elbette festival dışında yine Almanya’da izlediğim diğer oyunları da göz önünde bulundurarak yapıyorum. Özellikle çocuk ve gençlik tiyatroları açısından böyle bir dünyayla karşılaşmak beni biraz hayal kırıklığına uğratmış olsa da, belki kendi kültürleri açısından olumlu anlamda gelişimin önemli bir parçası olarak görülüyor olabileceğini düşünüp yoluma devam ediyorum.

Festivalde izlediğim oyunlar içinde benim için en ilgi çekici yapım Trashedy’ydi.  Düsseldorf’lu olan ekibin bu oyunu, 11 yaş ve üzeri seyirciler için hazırlanmış 50 dakikalık bir gösteriydi. Bu oyunun bence izlediğim diğer oyunlardan bir adım öne çıkmasının nedeni tiyatroya dahil olan veya “olmayan”  tüm anlatım olanaklarının bilinçli bir şekilde oyunda yer almasıydı. Dans, söz, seyirciyle diyalog kurma, teknoloji, animasyon çizimler, ses kayıtları. Bu kadar çok anlatım aracı yan yana sayıldığında oyunun imge bombardımanı yapılan bir çorbadan ibaret olabileceği düşüncesi oluşabilir ilkin akıllarda. Ancak bu oyun tüm bu unsurları öylesine ustalıkla yan yana getirmiş ki oyunun meselesi başka türlü anlatılamazmış diye düşündürtüyor seyirciye. Oyun adından da anlaşılabileceği gibi, gündelik tüketim alışkanlıklarımızın aslında kendi hayatlarımızı ve tüm dünyayı nasıl bir trajediye sürüklediğini anlatıyor. Sürekli cep telefonlarına, bilgisayarlara bağımlı olarak yaşamak, fast food yeme alışkanlıkları, her türlü atıklarla çevrenin kirletilmesi gibi çok temel evrensel meseleler üzerinde duruluyor. Ancak bu meseleler anlatılırken didaktik olmaktan kaçınılarak mizahi bir dil tutturulmuş. Oyun iki oyuncunun gündelik hayatlarımızdaki davranış biçimlerimizi soyutlayarak anlattığı bir bedensel devinimle başlıyor, oyun boyunca diğer tüm unsurlar bu bedensel anlatımın etrafında şekilleniyor ve oldukça dinamik bir şekilde iç içe kullanılıyor. Umarım bu oyunu Türkiye’deki genç seyircilerin de görme fırsatı olur. Kim bilir belki Türkiye’deki festivallerden birine davet edilme imkânı olabilir!

Festival kapsamında oyunların yanı sıra düzenlenen başka etkinlikler de oldu. Belli konular üzerinde tartışmaların yapıldığı sanatsal karşılaşmalar, Almanya çapında çocuk ve gençlik tiyatroları alanında genç oyun yazarlarını desteklemek üzere yapılan yarışmanın ödüllerinin dağıtıldığı bir gece ve ASSİTEJ’in 50. Yılı için düzenlenen bir de gala gecesi. Tüm bu etkinlikler ben ve ekip arkadaşlarım açısından oldukça renkli ve hareketli geçti. Sonuç olarak saydığım bazı olumsuzluklara rağmen bu festival benim için kesinlikle çok verimli oldu. Her şeyden önce bu alanla ilgili çalışmaya yeni başlamış biri olarak, gerek ulusal gerekse uluslar arası festivallerin, bizim gibi genç sanatçılar ve araştırmacılar için büyük ve canlı bir laboratuvar ortamı sağladığını düşünüyorum. Tabii ki bu anlamda en büyük teşekkür, her yıl bu festivallere onlarca gözlemci yollayan Assitej Türkiye’ye.

                                                                                               Özgün Çakar Özdemir

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                      


09.06.2015