Melodi Çalışkan Festival İzlenimleri



 Bursa Uluslararası Çocuk Tiyatroları Festivali Üzerine 

İzlediğim ilk tiyatro oyununu düşündüğümde çok da hoşlanmadığımı hatırlıyorum. Oyuna ilişkin aklımda kalan tek şey, yetişkin insanların neden çocuk gibi konuştuğu sorusuydu. Sekiz yaşındaydım ama ben bile bu kadar 'çocuk gibi' konuşamıyordum. Şanslıydım ki, yaşadığım tecrübe bendeki tiyatro sevgisini öldürmemişti. Gördüğüm kadarıyla günümüz çocuk tiyatrosunun, benim de zamanında maruz kaldığım, çocuk zekâsını küçümseyen indirgemeci üslubu hala devam etmekte. Oysa ki çocuklar bir yetişkinden çok daha yüksek imgelem becerisine ve yaratıcılığa sahipler. Aklın esaretine tutulmamış özgür bir zihni nasıl kandırabilirsiniz ki! Bu indirgemeci tavır estetik boyutuyla da karşımıza çıkıyor. Kötü oyunculuklar, kötü kostümler, kötü dekorlarla hem çocukların estetik algıları zedeleniyor hem de sahne estetiğinin kişide yarattığı hazdan çocuklar mahrum ediliyorlar. Çocuk sahnede gördüğü şeyle, yetişkinden çok daha farklı bir ilişki kuruyor. Sahne üzerinde yapılan her şey onun dış dünyaya ait algı dünyasını yapılandırıyor. Bu anlamda çocuk oyunlarının çocuk psikolojisine ve yaşına uygunluğu da ayrı bir önem taşıyor. Sahne üstünden yaratılabilecek kavram kargaşaları ya da kötü modeller, çocuk psikolojisine olumsuz yönde etki edebilme gücüne sahip. Bununla beraber keyifle izlediğimiz çocuk oyunlarının yaratım süreçlerine baktığımızda, bu işi yapan profesyonel tiyatroların çocuk tiyatrosunu önemseyerek, bununla ilgili bir bilinç geliştirdiğini ve oyunlarını titizlikle hazırladıklarını görebiliyoruz. Neler yapıyorlar? Hem sahneleme aşamasından önceki metin üzerindeki çalışmalarda hem de sahne üzerindeki uygulama çalışmaları sırasında; yani yaratım sürecinin tüm aşamalarında, pedagoglardan, çocuk psikologlarından ve pedagog-dramaturglardan destek alıyorlar.

Ama bu bilinçten yoksun korsan tiyatrolar ve kendini profesyonel gören amatör tiyatrolardan çocuklarımızı nasıl koruyacağız?

Çocuk tiyatrolarını denetlemeye yönelik bir devlet işleyişi var elbet. Bu işi Milli Eğitim Bakanlığı üstlenmiş ancak ne denli yeterli oldukları ayrı bir tartışma konusu. Bunun dışında Türkiye'de de çalışmalarını sürdüren, uluslararası düzeyde çocuk ve gençlik tiyatrosunun var olan sorunlarını gidermeye çalışan ve alternatif sanatsal arayışlara yönelik çalışma ve araştırmaları destekleyen bir örgütlenme bulunuyor. Dünyada yaklaşık 70 üye ülkesi olan ASSITEJ (Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Birliği) çalışmalarını 1965 yılından bu yana sürdürüyor. 1980'li yıllarda kurulan Türkiye merkezi kuruluşundan bu yana çocuk ve gençlik tiyatrosunda sanatsal niteliği artırmaya ve tiyatronun eğitimde kullanımına yönelik birçok yayın yapmakta, festivaller düzenlemekte ve gerek profesyonellerle gerek gençlerle çeşitli ulusal ve uluslararası projeye imza atmaya devam etmektedir. Bu yıl 17-22 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilen, benim de gözlemci olarak katıldığım 21. Uluslararası Bursa Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali, ASSITEJ Türkiye Merkezi'nin Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı işbirliğiyle bizlere kazandırdığı, Türkiye’deki en önemli uluslararası çocuk ve gençlik tiyatroları festivallerinden biri. Türkiye’de çocuk ve gençlik tiyatrolarının gelişimi açısından çok önemli bir işe imza atan bu 21 yıllık ortaklığı ayrıca tebrik etmek gerektiğini belirtiyor ve biraz da festival izlenimlerimden bahsetmek istiyorum.

Festivalde, oyunların uygun sahnelerde gösterilmemesi ve seyirci sayısının oyuna göre ayarlanmaması gibi teknik sorunların dışında sahnede gördüklerimden gerçekten memnun oldum. Oyunlardan özellikle çok etkilendiğim birkaç tanesinden bahsetmeden geçemeyeceğim.

Festivalin açılış oyunu BGST Tiyatro Boğaziçi'nin "Moliere Efendi"siydi. Yaklaşık iki saatlik oyunda oyuncuların özellikle beden kullanımını çok iyi bulduğumu söylemeliyim. Moliere'in doğumundan ölümüne kadar olan tüm yaşamının anlatıldığı oyunda, dönemin Fransa'sının siyasal atmosferi de seyirciye başarılı bir biçimde aktarıldı. Çocuk ve gençlere Moliere'i anlatmak için kendi tabirleriyle bir panayır havasında hazırlanmış oyun, keyifle izlenen eğlenceli bir ders niteliğindeydi. Eminin o gün oyunu birlikte izlediğimiz çocuklar Moliere'i ve dönemin Fransa'sını tiyatroya ilişkin güzel duygularıyla hep hatırlayacaklar.

Bahsetmek istediğim bir diğer oyun ise Fiziksel Tiyatro Araştırmaları'nın "Şato'nun Altında" oyunu. Shakespeare'in “Macbeth” adlı oyununun saraydaki çamaşırcıların gözünden anlatıldığı oyunda farklı oyunculuk teknikleri bir arada kullanılmış. Bufon denen yeraltı yaratıklarının eğlenceli ve tekinsiz tavırlarıyla çamaşırcılar, sahneye ilk çıktıklarında genç seyirciyi ürkütse de kısa sürede seyircinin sempatisini kazanmayı başardı. Dekor ve aksesuarların çok yönlü kullanımı ise oldukça başarılıydı.

Son olarak bahsetmek istediğim oyun, Çek Cumhuriyeti'nden Barbora Latalovaand Col.'dan“Hayvan Karnavalı”. Hayvan Karnavalı'na aslında tam olarak oyun demek doğru olmayabilir. Daha çok seyircinin de içine dâhil edildiği bir performans niteliğindeydi. Sözsüz gerçekleşen performansta dansın,  müziğin ve doğanın evrensel dilli kullanılmış. Performans, doğadan dört farklı parça; su, hava, toprak ve kayanın dansla temsil edilmesiyle başlıyor. Daha sonra, seyircilerin de dâhil edilmesiyle, 4 ayrı gruptan oluşan bir çalışmaya dönüşüyor. Her grup o anda hazırladıkları koreografilerle aslında ait oldukları doğa parçasını içselleştirerek o parçayla bütünleşiyor. Bir anlamda suyla su oluyor, toprakla toprak. Daha sonra herkes kendi parçasının hissettirdiği bir ses çıkarıyor. Bu seslerden bir koro oluşturuluyor. Koronun yaptığı müzikle sanatçılar yine doğaçlama dans etmeye başlıyorlar. Finalde yukardan atılan şablonlardan 2 tanesiyle, performansa katılan çocuklardan yerdeki kâğıtların üzerine hayvan resimleri çizmeleri isteniyor ama bu hayvanların doğada gerçekten var olması gerekmiyor. Sonunda ortaya neler çıkacak diye beklerken gördüğümüz çizimler bizi oldukça şaşırttı. Çalışma amacına ulaşmış ve çocuklar kâğıtlara yeryüzünde olmayan, o ana ait birbirinden ilginç hayvanlar çizmişlerdi. Performansın başından itibaren çocukların yaratıcılıkları ışık, müzik, dans ve farklı materyallerle uyarılarak, çocuklar bu yaratım sürecine hazırlanmıştı. Hem seyirci hem de aktif olarak performansa katılanlar için oldukça ilginç bir deneyimdi diyebilirim.

Festivalde üzerine konuşmaya değer daha birçok iyi oyun vardı ancak burada yalnızca üçünden bahsedebildim. Bahsedemediğim diğer oyunları da düşündüğümde, evet bizim ülkemizde de artık gerçekten iyi tiyatro yapan sağlam gruplar var diyebiliyorum. Bu kadar başarılı oyunu bir arada izlemek benim için önemli bir deneyim oldu. Beni gözlemci olarak davet eden başta ASSITEJ Türkiye Merkezi olmak üzere, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı'na sanatla dolu dolu geçen bu altı gün için çok teşekkür ediyorum. Uluslararası Bursa Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali'nin çocuk ve gençlik tiyatroları adına tüm Türkiye’ye ilham vererek, bunun gibi daha nice festivallerin gerçekleşmesini umut ediyorum. 

Melodi Çalışkan


13.12.2016